Page 64 - Sayı66
P. 64
ELLERİNDE PANKARTLAR
Recap Nas
recepnas@uludag.edu.tr
http://recepnas16.blogspot.com.tr
Eski dergileri karıştırırken -daha önce gözümden kaçmış- bir fotoğrafla karşılaştım, baktım kaldım. Eski bir
fotoğraf, 1937’de çekilmiş. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda ellerinde pankartlarla yürüyor çocuklar.
Kara önlüklü, ak yakalı. Kızlı-erkekli. Atatürk sağ. ‘Atatürk Türkiye’sinin fotoğraftan yansıyan ışıklı esintisi,
devrimlere yapılan saldırılardan ötürü üzüntülü olan yüreğimi serinletti. Geçmişe özlem duydum, dünsedim.
Ama biliyorum ki, Ahmet Taner Kışlalı’nın deyişiyle, Atatürkçülük geçmişin bekçiliği değildir, geleceği
kurmaktır.
Yüreğim kıpır kıpır, fotoğrafa bakıyorum. Çocukların giysileri kara ama yüzleri aydınlık. Yoksul varsıl aynı
giysi içinde. Öyleydi, varsıl çocuğu da yoksul çocuğu da aynı okula gidiyordu, sıra arkadaşı da oluyorlardı,
oyun arkadaşı da... Özel okul - azınlık okulları dışında - yok denecek kadar azdı. Hoş, varsıl çocukların
önlükleri pahalı, parlak, nitelikli kumaştandı, yoksullarınki ‘sirkeli’ denilen ucuz kumaştandı. Ama kaynaşmış
çocuklar bunu umursamıyorlardı. Varsılla yoksul arasında şimdiki gibi uçurum yoktu zaten. Varsıl, varsıllığını
açığa vurmaktan kaçınırdı, parasını bile arkasına dönüp sayardı. Para her şey değildi.
Ana-baba olmanın belki de en zor yanı, çocukla birlikte seçim yaparken bir adım geride durabilmektir
(Karatosun, 2016: 125). İşte bu olamıyor çok kez. Carl Gustav Jung’un deyişiyle, “Ailenin en büyük trajedisi,
ana-babanın yaşanmamış hayatlarıdır.” Ben olamadım, o olsun. Doktor olmak istemiştim, olmadı, bari
çocuğum olsun. Piyano çalmayı çok istemiştim, çocuğum çalsın bari. Tanık olmuştum. Yazdı, birçok
aileyle birlikte deniz kıyısındaki bir okuldaydık. Üniversite sınav sonucunu öğrenen bir kız gözyaşları içinde,
63 sıralamaya karışmış babasına, “Seni hiçbir zaman affetmeyeceğim” diye bağırdı.